22 Aralık 2015 Salı

Yaşamak dediğin ne ki?

Artık seyahatler rutin olmuştu onun için; her hafta yeni bir rota, her hafta farklı bir ülke. Giderken hüzünlü, dönerken sevinçli. Kim bilir kaç kere dua etmişti sağ salim inmek için, sallanmadan uçmak için, ailesine kavuşmak için... Kim bilir kaç kere korkmuştu, korkudan tir tir titremişti! Kim bilir kaç kere söylemişti "en çok sana dönmeyi seviyorum İstanbul" cümlesini. O kadar şehir görümüştü ama hiç biri onun şehri gibi değildi! Şehr-i İstanbul!

O gün de her zaman ki gibi bavulunu hazırlamış ve yola çıkmıştı. Şanslıydı! Business Class'a upgrade etmişlerdi! "ohh ayaklarımı uzatıp giderim" diye düşündü. Gerçekten de öyle yaptı. Ayaklarını uzattı rahat rahat, film izledi. Her şey çok iyi gidiyordu, ta ki inişe geçene kadar. Çok bulutlu idi hava, uçak alçalıyor, alçalıyor ama bulutlar bir türlü bitmiyordu. Ve bir anda "bom" etti, müthiş bir gürültü ile bembeyaz oldu kabin! Hiç bu kadar güzel bir beyaz görmemişti daha önce; her yer kar ile kaplandı sanki ve ondan başka kimse kalmadı orada; o ve beyaz. Atoma çarpan o bembeyaz ışık! Bölünüp yedi renkli gökkuşağını oluşturmadan önceki saf hali ile geldi beyaz ışık! Nur'u gördü, çıplak gözle göremezdi o nuru! Ne olmuştu?

Sallantı devam etti, az sonra uçağın tekerlekleri yere değdi, ulaşması gereken yere varmıştı! Varmıştı da, artık o eski o değildi. Bembeyaz ışık gözlerini kör etmiş ve sanki göremez olmuştu. Yok görüyordu aslında ama eskisi gibi değil. Sanki hiç bir anlamı yoktu insanların, nesnelerin! Pasaport polisi artık ona "kıllık" yapmıyor, görevini yapıyordu. Trenin geç kalmasının, sakarlıklarının bir sebebi vardı muhakkak kafayı yormuyordu insanlara ve olaylara. Anlamı yoktu hiçbir şeyin! Herşey olması gerektiği gibi oluyordu, onları değiştirmek gibi gereksiz uğraşlardan vazgeçmişti! Ne istiyor ise oluyor, istemezse olmuyordu! Tutmuyor hiçbir şeyi kafaya takmıyordu! Ne oluyordu? Sanki yaşamı bembeyaz ışık ile bitmişti ve tanıdığı / bildiği ülke / dünyada değildi!

Komikti yaşadıkları! bir şeyi görüyor yaşıyor, olmadı ise tekrar yaşıyordu! deja vu! olmadı baştan! hata yapmak çok keyifliydi, düşmek, ağlamak! oh be hayat vardı! Zamansız gülüyor, ağlıyordu. Yemek yemek yerine nefes ile doyuyordu, ne bir kilo fazlası ne de azı vardı; tam kararında! Fazlası dünyalı yapardı onu, o bulutların üzerindeydi! azı uçururdu, buna hazır değildi!

Yaşamak dediğin böyle bir şey işte! Zihnin oyunları, sen ne istiyorsan onu yaşıyorsun! çok ciddiye alma, sen sadece iste!

sevgiler
Mus

20 Kasım 2015 Cuma

Güney Afrika seyahatim


Bundan önce 2 kez Johannesburg için bilet almış fakat gelememiştim, kısmet bu sefereymiş. İşim gereği bundan sonra buraya da gidip gelmeye başlayacağım.  Haydi başlayalım keşfe :)

Önce sağlık! Güney Afrika Cumhuriyeti için seyahat sağlığı bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz: http://www.seyahatsagligi.gov.tr/Site/SaglikBilgisi/ZA

Benim gibi kısa süreli iş seyahatine gidiyorsanız gideceğiniz bölgeye göre sıtma için ilaç alabilirsiniz. Burada bu konuya da açıklık getireyim, sıtma için alınan ilaç aslında sıtma olursanız ölüm riskini azaltan / ortadan kaldıran bir ilaç. Bu ilacı almak sivrisineğin sizi ısırmayacağı ya da sizin hasta olmayacağınız anlamına gelmiyor. Her halükarda sivrisineklere karşı önlem almakta fayda var; vücuda uygulanan spreyler (sinkov gibi) ya da prize takılan tabletler gibi… Ben Brits'de göl kenarında bir otelde kaldığım için Kartal'daki sağlık merkezine gidip ilacımı aldım. Bir gün önce içmeye başlayıp dönüşte 7 gün daha kullanmak gerekiyor.

İstanbul - Johannesburg arasında Türk Hava Yollarının her gün karşılıklı uçuşları var. İstanbul'dan kalkış gece yarısından sonra (00:50) ve 9 saat 55 dakika sürüyor. Dönüş ise 19:45'te ve 9 saat 40 dakika sürüyor. Tabii bu komik bir rota; Johannesburg'dan sonra aynı uçak Durban'a devam ediyor dolayısıyla siz Johannesburg'da iniyorsunuz ve Durban'a devam edecek yolcular uçakta kalıyor :) Uçuş uzun olduğu için geniş gövdeli uçaklar geliyor buraya, biz Airbus A330 ile geldik.

Güney Afrika Cumhuriyeti vize istemiyor, önceden bir hazırlık yapmanıza gerek yok. Buraya geldiğinizde Güney Afrika Cumhuriyeti vatandaşları ve diğerleri diye ayırıyorlar, pasaport kontrolünde 30 gün kalabileceğinizi gösteren damga vuruyorlar ve "enjoy your stay" deyip gönderiyorlar. Acayip hızlı ve kolay :) Bunun yanında uçakta sağlık durumunuzu beyan eden form doldurmanız gerekiyor, ebola yayılımını engellemek için yapmışlar! Pasaport kontrolünden önce bu formları alıyorlar ve Ebola Scanning denilen kontrolden geçiyorsunuz; yani sıcaklığınızı gösteren bir termal kameradan…

ZAR (Rand), Güney Afrika para birimi, 1Euro yaklaşık 15 ZAR. Burada dikkatli olmanız gereken bir durum var. Eğer para bozduracaksanız bunu havalimanında yapın, şehir içinde çok da güvenli değil. Aslında kredi kartı kullanabiliyorsunuz çoğu yerde ama benim gibi şehir dışında bir yerde kalacaksanız nakit paraya ihtiyacınız olabilir, çünkü telefon / internet altyapısı çok da iyi değil ve kredi kartı onayı alamadıkları durumlar olabiliyormuş benim kaldığım otelde… Şehirde kalacaksanız sorun olmaz diye düşünüyorum.

Güvenlik burda ciddi bir sorun! beni havalimanında karşılayan meslektaşım doğma büyüme buralı ve Johannesburg'da havalimanına yakın bir yerlerde yaşıyor. Bana "artık korku içinde yaşamaktan bıktım, iki kızım var onların bu ülkede yaşamalarını istemiyorum" dedi. Evlerinde 4 tane köpek varmış, 1 tane de bahçelerinde. Buradaki evlerin ya da sitelerin etrafı çelik tellerle ya da yüksek duvarlar ile çevrili. En üstte jilet teller var ki caydırıcılığı olsun. Benim meslektaşımın bir keresinde başına silah dayamışlar ve evlilik yüzüğü dahil, kolye, araba anahtarı... ne varsa almışlar… Burada bölge bölge size nereye gidilip gidilemeyeceğini söylüyorlar, genel olarak gündüz bir problem yok ama akşam sokaklara pek çıkmıyor turistler! Tabii benim gibi koşu yapmak isteyenler için "no go". Benim kaldığım Hartbeespoort Dam kıyısı bir yerleşim, buraya Dutch'lar gelip yerleşmiş ve daha güvenli bir bölge. Muhteşem bir göl manzarası ve dağ manzarası var :) Sabahları kuş sesleri ile uyanıyorsunuz ve inanılmaz dingin bir enerjisi var bu bölgenin.  




Bölge güvenli ama tabii yine de gece yarısı silah sesleri ile uyanıyorsunuz, yakın ya da uzak bilmiyorum ama bir yerlerde silah atılıyor. Bir gece silah sesleri ile uyandım, bayağı uzun sürdü. Arkadaşım ile konuştuk bana polis ile hırsız ya da suçlular ile olan çatışmaları anlattı. İnsanız ve enteresanız, sonra normale dönüştü bu sesler. İnsanlar yüksek duvar ve elektrikli tel örgülerle çevrili sitelerde, evlerde yaşıyorlar. Bizimki gibi misafir evlerinde bile elektrikli tel örgüler standart, yoksa firmalar kontrat imzalamıyormuş. Büyük otellerde 3 katmanlı güvenlik kontrolü var; araba ile üç kapıdan geçiyorsunuz ve biri kapanmadan diğeri açılmıyor.


Çok parası olmayan insanlar aşağıdaki gibi yerlerde yaşıyor :(



İlk gün iş yerinden çıkıp otele ulaşıncaya kadar yoğun bir şekilde yağmur ve sonrasında dolu yağdı ve maalesef bu hafta hep böyle olacakmış :(  
 Dolu yağması meşhurmuş, burada yaşayan arkadaşım ceviz büyüklüğünde dolu yağdığını söyledi! Arabalara zarar veriyormuş… Bizim geçtiğimiz yollar kar yağmış gibi bembeyaz oldu. Burası için pek normal değil, çünkü güney yarım küredeki bu ülke yaza girmeye hazırlanıyor.

Tabii Afrika'dayız ve burada küçük sürprizler hep var. Hava sıcak olunca, ki ikinci gün öyle idi, maymunlar yerleşim yerlere yakın yerlere iniyorlar, sokakta maymun görmek doğal, bu benim için yeni. Bizim otelde balkon kapısını açık bırakmamayı öneriyorlar içeriye maymun girmesin diye :) Yine bir akşam tam yatağa yatacağım, gözümün önünden bir şey geçti ve duvarda hızla ilerledi; bizim normlarımıza göre biraz büyük bir örümcek. O tavanda ben yorgan kafamda yattık :) Aynı gece duvarın köşesinde bir boşluk olduğu ve 2 şeyin hareket ettiğini fark ettim. Yaklaşıp baktığımda 15 santim boylarında 2 tane kırkayak gördüm, bu kadar büyüklerini ilk defa gördüm hayatımda. Yatağın üstünde bir örtü vardı, üstlerinde attım, ertesi sabah görevlilere söyledim, yatak örtüsünde dikkat etsinler diye…

Yemekler çok pahalı değil. İlk akşam 3 kişi akşam yemeği için yaklaşık 50€ ödedik, ki iyi bir restorandı. Ertesi gün bir Çin restoranına gittik ve yarısını ödedik. Bir çok mutfağı bulmanız mümkün burada, bir de tabii ki timsah, antilop, yılan, bir çok farklı hayvan etinden ızgaralar sunan restoranlar mevcut, seçim size ait.

Johannesburg, Pretoria, Brtis, Midrand bence Afrika ortalamasının çok üstünde bir gelişmişliğe sahip, ekonomik olarak Afrika kıtasının en büyüğü olmanın da etkisi var tabii. Bir çok ülkeden expat yaşıyor burda ve eğer Nijerya, Kenya gibi ülkeleri gördüyseniz burası onların yanında Paris :)

Sevgiler
Mus

26 Ekim 2015 Pazartesi

Koşuyorsam sebebi var!

Hafta sonu evimizde kaloriferler yandı, ısındık!
Ama benim içim ısınmadı, çünkü biliyorum ki ‪#‎suriyelimülteciler‬ in büyük bir kısmı bu soğuklarda ve kış aylarında aşağıdaki barınaklarda, çadırlarda ya da sokaklarda kalacaklar.
15 Kasımdaki İstanbul Maratonunda ben ‪#‎sicakbirkisicin‬ koşacağım, ülkemizdeki ‪#‎suriyelimulteciler‬ ısınsın diye. Ben koşarken sen de onları para yardımı ile destekler misin? Bağışını aşağıdaki hesaplara yapabilirsin. Açıklamayı aşağıdaki yazmanı rica ediyorum.
Haydi harekete geç; az ya da çok deme, bağışını gönder.
Sevgiler,
Mus

Bağışlar için açıklama: HDD/Mayhan/Bağışçı İsmi
HESAP İSMİ : Hayata Destek Derneği (STL)
BANKA : Finansbank / İstanbul Maçka Şubesi
IBAN TL : TR88 0011 1000 0000 0059 8774 12
IBAN USD : TR44 0011 1000 0000 0046 2626 05
IBAN EU : TR55 0011 1000 0000 0046 2626 01

15 Ekim 2015 Perşembe

Nairobi'de Hint kültürünü yaşamak

Abi ne diyorsun sen ya? Kenya'ya gönderdik seni sen Hint Kültürü'nden bahsediyorsun! Uçak yanlış yere gitmiş olmasın?

Yok yok rahat ol, doğru zamanda doğru yerdeyiz.


Kenya'ya ilk gidişim, işim gereği Afrika ülkelerine uzaktan ya da yerinde bulunarak destek sağlıyorum. Bu sefer rotam Kenya oldu. Türk Havayolları'nın Nairobi'ye her gün karşılıklı seferleri var (THY'ye teşekkürler, her yere direk uçabiliyorum). Gece 00:50'de Atatürk Havalimanı'ndan kalkıyor ve 6,5  saat sürüyor. Rota dümdüz, İstanbul'dan aşağıya doğru dümdüz bir çizgi çiz Nairobi'nin üstüne geliyorsun :)

 

Bileti aldım, vizeyi kontrol ettim ve Türk vatandaşları için vize gerektiğini öğrendim; almak çok kolay elektronik vizeye başvuruyorsunuz ( http://evisa.go.ke ) ve ertesi gün onaylanıyor :) Elektronik Vize'yi bastırıp yanınıza almanız gerekiyor. Sonraki adım Kenya'ya giderken istenen aşılar ve kullanılması gereken ilaçları öğrenmek. Hemen Hudut Sınır Sağlığı merkezinden randevu alıp gittim ve doktor ile görüştüm ( http://www.hssgm.gov.tr ). Sarıhumma aşısı ve gidilen bölgeye göre sıtma ilacı alınması gerektiğini öğrendim. Sarıhumma aşım olduğu için yanıma aşı kartımı almam gerekiyordu, bir de Nairobi'de sıtma görülmediği için sıtma ilacı kullanmama gerek kalmadı.

 

Seyahat günü geldi çattı, uçağa bindim ve uyudum; yemek filan istemedim. 5,5 saat kadar uyumuşum, ertesi gün işe gideceğim için bana çok iyi geldi. Yanımda Türk Havayolları'nın kargo bölümünün Afrika bölge direktörü yanımda oturuyordu. 15 gün İstanbul'da 15 gün bölgede oluyormuş ve bölge merkez ofisi Nairobi'deymiş. Onunla tanışmak iyi oldu, sağ olsun ben hotelden gönderilen taksiye binene kadar bana eşlik etti. Uçaktan inince bizi küçücük bir alana götürdüler, geçici geliş terminaliymiş. Yenisini yapıyorlar, bitince çok güzel olacağına eminim, belki bir dahaki sefere oraya inerim :)

 

Nairobi'de SouthernSun otelde kaldım, havalimanı transferlerini de otel ayarladı, gayet güvenli ve iyi oldu; transfer ücreti 37$. Otel biraz pahalı 200$ ama bizim ofisin karşısı; caddenin bir yanında çalışıp diğer yanında uyudum. Zaten dışarıda dolaşmayı pek önermiyorlar.

Havalimanından otele beni Anthony götürdü, çok güler yüzlü Kenya'lı bir şoför. Nairobi'ye 45dk mesafede bir köyde yaşıyormuş ailesi; eşi ve 3 yaşındaki kızı. Kendisi Nairobi'de yalnız yaşıyormuş ve haftada 1 gün olan izinlerini toplayıp ayda 4 gün ailesinin yanına gidiyormuş. Kızı, babası geldiğinde bağırıyormuş "babam geldiiii, bana hiç kimse yaklaşmasın, sadece onunla oynayacağım" diye. Babalar ve kızları… 



Nairobi'de inanılmaz bir trafik var, ben tam yoğun olan zamana denk gelmişim, havaalanından otel 2saat10dk sürdü:( Yolda birçok fotoğraf çektim, genel olarak insanlar işlerine yürüyorlar ya da dolmuşlara biniyorlar. Japon arabaları çok kullanılıyor, Çinliler de yollarını yapıyor. Çok başarılı bir cep telefonu şebekeleri var: Safaricom! Bu şirket inanılmaz etkiledi beni; her yerde çekiyor ve Mpesa denilen bir uygulama ile insanları para taşımaktan, banka hesabı açmaktan ya da banka işlemleri yapmaktan kurtarıyor. Safaricom'dan sim kart alırken size soruyorlar Mpesa'yı da kullanmak istiyor musunuz diye, evet derseniz kimlik kartınız ile kayıt yaptırıyorsunuz ve hesabınız açılıyor. Mpesa yükleme istasyonlarından sim kartınıza para yükleyebiliyorsunuz, o paralar ile alışveriş yapabiliyorsunuz, para transferi yapabiliyorsunuz, borç (kredi gibi) alabiliyorsunuz… para taşımanıza gerek kalmıyor ve şebeke bu yüzden her yerde çekiyor! Başarılı :) Girişimci arkadaşlara duyurulur :)



Gelelim Hint kültürü muhabbetine. Bizim oradaki ofisin genel müdürü ve bölge satış direktörü Hintli. Bir firma ile toplantı yaptık, sahibi Hintli. Şehirde bir sürü Hint restoranı ve Hindu Tapınağı var. Ne iş dedim bizim arkadaşa, öğrendim ki bu arkadaşların büyük büyük büyük babaları İngilizler tarafından buraya getirilmiş, getirilme amaçları ise demiryolları işçiliği. Gelen Hintli işçiler burada kalmışlar ve 3 kuşaktır yaşıyorlar. Nairobi'deki yerliler genelde Hristiyan dolayısıyla Kiliseler var, özellikle Mombassa gibi Arap yarımadasına yakın yerlere Araplar gelip Müslümanlığı yaymışlar dolayısıyla camiler var ve Hindu tapınakları var. Herkes birlikte sorunsuz yaşıyor :) Peki nasıl oluyor bu? Güzel bir örnek söyleyeyim; radyoda sabah programı yapan dj şu soruyu soruyor: komşularınız ile ilişkileriniz nasıl? Onlarla geçinebiliyor musunuz? Arayanlar anlatıyorlar; yaşananlar, önyargılar, iyi ve kötü örnekler… dj belli ki sözü dinlenen bir insan, onlara kendince yol gösteriyor. Biz maalesef sürekli eleştiri, yanlışları ortaya koyma programları yapıyoruz. Çözüm ne abi? Tsssssss


Bir akşam Hintli arkadaşlardan biri beni evine davet etti. Eşi vejetaryenmiş, bize harika bir sofra hazırlamış. Masanın ortası dönüyor, istediğini seçip alıyorsun. Yemeğe oturmadan önce Hindu Tanrılarının önüne oturup dua yaptılar, ben de onlara katıldım, sonuçta yollar farklı farklı ama hep aynı yere çıkmıyor mu? Benim için de farklı bir deneyim oldu.


Belki duymuşsunuzdur 2 yıl kadar önce Somalili bir grup Nairobi'de bir eylem yapıp bir alışveriş merkezi basıp 60 kadar insanı öldürmüştü. İşte o alışveriş merkezine gittim, şimdi güvenlik demirleri ile örülmüş ve güvenlik şirketleri tarafından korunuyor. Bu ve arkasından gelen bombalama olayları güvenlik şirketlerine yaramış, her yerlerdeler! Bir de biliyorsunuz Temmuz'da Barack Obama Kenya'yı, baba toprağını ziyaret etti. Başkan Obama gelmeden önce yollara trafik ışıkları konmuş (öncesinde yokmuş) ve kameralar yerleştirilmiş onun geçiş güzergahına. Yavaş yavaş güvenlik delisi bir yer halini almış Nairobi. Şimdi Papa ziyareti var gelecek ay, güvenlik tedbirleri daha da artacak. Halk memnun bu durumdan, onlar sayesinde hükümet bize hizmet ediyor diyor. Güzel bakış açısı.

Birde ben ordayken Imperial Bank kayyuma devredildi, insanların paraları bankada kaldı. Bizim 90'laeın sonlarındaki halimiz. Millet 2-3 puan daha fazla faiz veren yere gidiyor ve patlıyor. 

 

Hadi uzatma, aklında kalan 3 şeyi söyle deseniz; yeşillik, güler yüzlü insanlar ve kendini aşmaya çalışan bir ülke derim.

 

 

Sevgiler,

Mus

17 Eylül 2015 Perşembe

Bir garip hayal hali!

Yazmak lazım, her an'ı yazmak lazım. Aktarmak kağıda ya da teknolojik kağıtlara... Yazmak lazım, unutmadan tarihe not düşmek...
Tahran Imam Humeyni havalimanındayız iş yerinden arkadaşlar ile; hayali dünyamızda, insanlardan kopuk, business class salonlarında takılıyoruz. İnsana uzak, insandan uzak bir halde, olmayan hayali sohbetler! Buysa olmam gereken yer, burdayım! Burdayım ve her türlü öğrenime açığım! 

9 Eylül 2015 Çarşamba

Ben insan(e)ım!

Rahatsızım olanlardan! Uzaktan izlediğim ülkemde olanlardan, çevremde olanlardan. Bu olanlar ben miyim, yoksa onların yüzleri mi? Benim aynam mı onların mı? Bilmiyorum, bilemedim. Dün akşam bir yabancı arkadaş garson bayana el ile tacizde bulundu! Onun yaptığı, onca komik olan oyuna, erkeklerin uçkur düşkünlüğüne ne demeli? Bunu ben yapmazdım, yapmam ve yapmayacağım da! Ama sadece benim yapmamam değil, belki bir sonraki aşamada yapanları da uyarmak, engellemek gerekiyor belki de! Kınamadan, üzmeden, kazanarak, birleştirerek ve severek! 

Ülkemde olanlar! Sağ duyulu aklı selim kişilerin çıkıp herkesin karşısında nesaj vermesi gerekmez mi? Benim hocam olan insanlar susmaya karar verdi. Birilerinin konuşması lazım. 

Gözümüzün önünde markalar, ürünler, servisler! Onları geçip arkalarında olup bitenleri görmüyoruz! Bırak görmeyi, görmek için bakmıyoruz bile! Gerçekte ne var? Neler oluyor ve biz ne duyuyoruz? Son günlerde kaç şehit verdiğimizi bilmiyoruz diye paylaşımlar var. Sadece o mu? Bizim gözümüzü boyayan medya + pazarlama dehaları var. Arka tarafı görmemizi engelleyen. 

Peki ne zaman değişti bu? Bir kaç ay önce aynı değil miydi? Ya da bir kaç yıl önce? Tabii ki aynıydı! Peki be değişti? 

Yaşanılan acılar, benim sokağıma kadar gelen terör, yanan arabalar, vs. beni farklı bakmaya itti. Yani olanlardan korkar hale geldim ben ve benim gibiler! 3. Sayfa haberlerinde olan şeyler artık benim de başıma gelebilirdi. 
Korku-panik-psikolojik gerilim ve sistemi besler bir hale geldim! 
Korku-panik-Facebook paylaşımları-kin kusmalar
Korku-panik-Twitter paylaşımları-kin kusmaya devamlar
Korku-panik-ilişkileri koparmalar
Korku-panik-ne yapacağını bilememeler

Ey benim gibi olan kardeşim; iyi para kazanan, mortgage ile geleceğini satan, acaba İspanya'dan bir ev alıp EU vatandaşlığına geçer miyim diye düşünenler! Konu sen değilsin! Kendini kurtarmak değil konu! Konu bilinçle topyekün kurtulmak! Sevgi ile birbirine kenetlenme ile ortak akıl ile kurtulma. 

Ama bunu ben yapamam, sevgi saçmalıklarına inanmıyorum diyorsun. Olabilir, inanma ama dene! Korkuyu besleme, korku ile ilgili bir düşünce gelince "ben bu düşünceyi satın almıyorum" de. Kalma o düşüncede, derinleşme. Onun yerine iyilik yapmak için girişimde bulun. Git, sokakta mendil satan çocuk ile konuş. Konuşmasan da 5TL ver ve bir mendil al. Sokağında çöplerden beslenen kimler var bak bakalım. Araba ike gezme bugün, yürüyerek geç sokağından. Camını yıkamaya çalışan çocuğa bugün müsaade et. Sadece para isteyen dilenciye para ver. Sana ettiği duaları duy, yüzündeki sevinci, gülümsemeyi gör; bak ve gör. Bunu yapabilirsin, bu senin doğan! At maskeleri, doğduğun gibi ol; saf, mis gibi kokan bebek ol yine. Yani olduğun gibi ol! Sen hiç değişmedin, unutma. Çık bu oyunun içinden. Aynı bebekken yaptığın gibi, insanları izle ve bildiklerini unut; sadece izle ve öğren! Vicdanın ile muhakeme et, sevmediklerini bırak, taklit et ve öğren! Zihninle değil, vicdanın ile. 

Hadi bugün farklı bir şey yap. Izleme haberleri, sadece insana odaklan. Hepimizin bebek olduğunu ve birilerini taklit ederek öğrendiğini unutma. Evet aslında hepimiz masumuz. Kimseyi suçlama, sadece bebek olmaya çağır herkesi, bak nasıl değişecek dünya! 

Sevgiler
Mus

1 Eylül 2015 Salı

Dünya barış günü

Bugün dünya barış günü. 
Barış ne demek? Nasıl barış olunur? Nasıl barış içinde yaşanır? Bu topraklarda malesef barış örneğini çok göremiyoruz; öldürülen çocuklar, umut yolculuğunda yitirilen aileler, diktatörlerin halklarını düşman görmesi... Peki sadece bu topraklarda mı? Hayır malesef her yerde benzer görüntüler var. Nedir bu barış için gereken ortam? Uzaya gidip yeni bir gezegende tekrar mı denesek acaba? Orada barış sağlayabilir miyiz ki? 
Yok olmaz abi, orda da olmaz ! 
Herkes başkasının barışı ile ilgileniyor, başkasından barış bekliyor. Sen barış içinde yaşıyor musun? Hayatına giren herşey ve herkes ile barış içinde misin? Yediklerinle, yaptıklarınla, işinle, kilonla, aynada gördüğünle, hastalıklarınla, yaranla, sancıyla yaptığın kakanla, ... Sen hepsiyle barış içinde misin? 
Peki ya ben? Burda atıp tutuyorum, ben barış içinde miyim? 
Herkesin kendisi ile barış içinde yaşadığı bir toplum hayal edin, nasıl olurdu? 
Hepimiz şapkayı önümüze koyup düşünelim, kendimiz ile barışalım.
Sevgiler 
Mus

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Benim gözümden Tahran

Çok merak ettiğim bir yerdi İran, bu hafta gittim Tahran'a, çok sevdim ve herkese tavsiye ederim 😄

Istanbul'dan Tahran'a hem Atatürk hem de Sabiha Gökçen havalimanlarından uçuş var; THY, Pegasus, Atlas hepsi uçuyor Tahran'a. Türkiye Cumhuriyeti pasaportu olanların vizeye ihtiyacı yok 👍

Biz Sabiha Gökçen'den uçtuk; gidiş yaklaşık 2,5 saat dönüş de 3 saat sürüyor. Gece yarısı indik Tahran Imam Khomeini Havalimanı'na. Kadınların saçlarını terminale girmeden önce kapatması gerekiyor. Saçların tamamının kapatılması söylense de çoğu kişi saçının ön tarafını açıkta bırakıyor, bir de uzun tunik giymeleri gerekiyor kadınların... Terminale girer girmez pasaport kontrolü var, 5 dk da geçtik kontrolden, hızlıca bitti. Bizi havalimanında bekleyen taksi vardı, oteller ayarlayabiliyor, anlaşmalı taksileri var. Önemli bir bilgi, siz Tahran'da bir otel rezervasyonu yapamıyorsunuz uzaktan, İran'da yaşayan birileri sizin adınıza rezervasyon yapıp ön ödeme yapmak durumunda.Biz Parsian Azadi otelde kaldık, temiz güzel bir otel, geceliği 140€ civarında. 1€ = 36,600 IRR. 

Otelden manzaram 😄
Tahran da bir eskilik ve yorgunluk gördüm ben. Bölgedeki diğer ülkelerde gördüğümüz yeni ve yüksek binalar burda pek yok, ambargonun ciddi finansal etkisi olmuş. Taksi şöförümüz makina mühendisi idi, iki iş yapıyormuş; birinci işi otomotivde montaj, ikinci işi taksicilik. Birinci işinden 400$ civarı kazanıyormuş ama kirası 500$ mış... Burda ikinci, üçüncü işe ihtiyaç var dedi bize... 

Öğle yemeğinde Khooneh Restauranta gittik, Tahran'a yolunuz düşerse kesinlikle tavsiye ederim. Sahibi Tiyatro yoneticisi imiş, çalışanlarda tiyatroda sahne alan oyuncuları. İran ev yemekleri sunuyorlar, harika lezzetler. Restauranttan bazı fotolar: 

Yemeklere gelince... Özellikle öğle yemeklerinde pilav standart üstüne ya da yanına et, tavuk, sebze alıyorsunuz. Şerbetleri harika, ben gül şerbetine bayıldım. 
Akşamüstü Kourosh alışveriş merkezine gittik, aman Allah'ım inanılmaz kalabalıktı... Daha çok yerel markaların ve büyük bir gıda marketinin bulunduğu bir yer burası. 

Akşam yemeğinde kebap yedik, Albroz Restaurant tavsiye ederim 👍

Ertesi gün öğle yemeği saatini biraz geçirdik ve öğrendik ki restaurantlar öğle yemeğini 2-3 e kadar servis ediyor, sonra akşam yemeğine kadar tek seçeneğiniz sandviç 😔

Akşam Sam Center'a gittik. Çok lüks bir alışveriş merkezi. Lüks markalar var, çok büyük değil; 15-20 dükkan var ama Tahran'da dikkat çekiyor. Sam Center'ın üstünde 4 tane lüks restaurant var; bir Ermeni, bir Asya, bir Fransız ve bir İran restaurantı. Biz Leon isimli Ermeni restaurantına gittik, yemekler uluslararası mutfaklardan seçmelerdi... 
Yemek sonrası bir Cafe'ye gittik, gençler yoğunlukta idi ve nargile içiyorlardı. Herkesin elinde telefon sosyal medyada takılıyorlardı. Genç kadınların saçları bayağı yarıya kadar açık, tam açılınca gelip bir görevli uyarıyordu. 

Tahran'da bir çok mekanda kablosuz internet var fakat devlet tarafından uygulanan filtre ve yasaklamadan dolayı çok çok yavaş. 3G her yerde çekmiyor, çektiği yerlerde kablosuz internetten daha iyi.

Benim gözümden kısaca Tahran böyle, çarşı pazar gezmeye vaktim olmadı ama bir dahaki sefer kesin gideceğim:) 

Sevgiler 
Mus 

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Köpek fobisi

Benim çocukluluğum T.E.K. (Türkiye Elektrik Kurumu) lojmanlarında geçti. Eskiden elektrik devlet eliyle dağıtılırdı, babam da orada hat bakım ustasıydı. Elektrik arızalarına giderlerdi, karanlıkta olanları hemen aydınlığa kavuştururlardı. Elektriği olmayan yerlere direk dikip elektrik götürürlerdi. Bu ülkenin bugün geldiği altyapıyı kurmak için çaba sarfetmiştir bayağı, sağolsun:) 

Neyse aslında anlatmak istediğim mevzu farklı. Bizim lojmanlar şehir merkezinden uzak, bir köye yakın ve toplu taşıma olmayan bir yerde idi. Dolayısıyla biz okula, çarşıya, pazara yürüyerek giderdik, arabamız da yoktu, zaten o zaman araba sahibi olmak gerçekten lükstü. Hiç unutmam ilkokula gidiyorum, 3 ya da 4 üncü sınıf. Bir kış günü okula doğru yola çıktım, kar yağmış, göz alabildiğine beyaz. Lojmanlardan sonra en yakın yerleşim yaklaşık 1-2 km sonra başlıyor... Yolda yürürken 200-300  metre ötemde 3-4 köpek farkettim, havlayarak bana doğru koşuyorlar, hoşt moşt dedim ama nafile, bir anda yanımda bittiler... Ne yapacağımı bilemedim, dizlerimin bağı çözüldü, ağlamaya başladım. Köpekler 1 metreden daha az mesafede ve ben perişan bir halde dua ediyorum birşey olsun diye... Hızır gibi yetişti yakınımızdaki köyün bekçisi ve kurtardı beni.  

Geçen akşam bir toplantıdan çıktım, saat epey geç olmuştu. Bir kaç katılımcı ile laflarken yanımızdan bir aile geçti, delikanlı çocuğun tasmasını tuttuğu köpek yanımdaki bayan arkadaşın yanına geldi ve bayan arkadaş çığlık atarak kaçtı arkama saklandı. Aklı alındı kadıncağızın, kısa süreli bir şok geçirdi... Hemen o kış günü geldi aklıma, empati yaptım ve bunları yazmaya karar verdim. 

Köpek besleyen dostlarıma sesleniyorum. Biliyorum köpeğiniz bir şey yapmaz, ısırmaz, sadece koklamak istiyor ya da oyun yapıyor ama lütfen köpeklerinizin başka insanlara yaklaşmasını ve onları korkutmasını engelleyin. 

Hepinize teşekkür ediyorum. 

Mus

4 Ağustos 2015 Salı

Kozmetiğe hayır!

Tam kapıyı kapatırken aklına geldi genç adamın, parfüm sürmeden çıktım dedi kendi kendine. Duş yapmıştı, mis gibi sabun kokuyordu, annesinin onu küçükken yıkadığı saf sabun... Hala o kadar saf mı? Hala o kadar temiz miyim ve sabun beni temizliyor mu diye düşündü. Bir yandan asansörü bekliyor bir yandan geri dönüp dönmemeyi düşünüyordu. Dönmeyeceğim dedi kararlılıkla, dönmeyeceğim! Benim tenimin gül kokusunun üstüne neden o parfümü süreyim dedi, onlarca, yüzlerce lira para akıtılan ve insanlığa hiç bir yararı olmazken doğaya zarar veren o parfümü sürmeyecekti.
Pazarlamacıların, reklamcıların zihniyle oynayarak almaya ikna ettiği güzel bir parfümü vardı, herkeste çok beğeniyordu. Ama işte o bir zihin oyunu neticesinde bir sürü para verilerek alınmıştı! O para ile kaç çocuk okurdu ya da kaç aç doyardı... Iki gün önce bir arkadaşı ile konuşmuştu, arkadaşı ona insanların yardım için para bulamadıklarını söylüyordu... Ne garipti; restoranlarda, barlarda yiyilen içilenler, giyim kuşam ve parfümlere verilen paralar! 
Hayır dedi genç adam artık hayali stresle harcanan paraya hayır! Gerçek ihtiyacım ne ise ona harcayacağım dedi...
Bir huzur duydu, düşüncesi bile güzeldi. Şimdi yapması gerekiyordu ve yapacaktı! 

9 Temmuz 2015 Perşembe

Karşılıksız Sevgi üstüne saçmalamalar

Özellikle sabahları kendi kendime konuşmayı çok severim. Bu sabah da traş olurken kendi kendime konuşmaya başladım.   Hayatıma giren birkaç kişi geldi aklıma, bazılarına kızgınlık, bazılarını sevgi ile andım. Aslında o kişiler yoktu, onları hiç tanımamıştım; onlar benim o anki yansımalarımdı.

 

Her zaman uğraştığım konular ve sınavlarım oluyor, bunları yaşarken o konu ile ilgili birileri giriyor hayatıma. Ben kendimi görüyorum onlarda, ne yaşanırsa yaşanıyor ve ben sanki karşımdaki yaşıyormuş gibi izliyorum! Aslında öyle olmuyor, karşımdaki değil ben yaşıyorum ne yaşanıyorsa. Benim algım karşımdakini yaratıyor. Bu süreçte karşımdakine kızmıyorum aslında kendime kızıyorum ya da karşımdakini sevmiyorum kendimi seviyorum. Konu karşı tarafın değil benim, aynadaki benim! 

 

Bunları düşünürken peki ya "karşılıksız sevgi nasıl oluyor?" diye sordum kendi kendime. Her halimi kabul edip kendime sıkı sıkı sarılıp her halimi sevdiğim zaman karşılıksız seviyorum diyebilirim. Burada biliyorum ki ak sütten çıkmış ak kaşık değilim ama şunu biliyorum ki ne yaşanması gerekiyorsa yaşanıyor ve ben de rolümü oynuyorum ve bana verilen görevi yerine getiriyorum, ikiliği düşünmeden "her işte bir hayır vardır" düşüncesi ile. 

 

Peki bunu sürdürebilmek mümkün mü diyorum (zihnim hemen geleceğe gidiyor!). Neyi niye sürdürülebilir mi diye düşüneyim ki, şu anda bunu yapmak yeterli. Kendi bataklığımda, kendimin farkında olarak anları yaşamaya devam. 

 

Sevgiler,

Mus

3 Temmuz 2015 Cuma

Nijerya Seyahati - tecrübelerim

Lagos'da bir etkinlik olacağını duyduğumda çok heyecanlanmıştım; yeni bir yer görmek, yeni insanlarla tanışma fırsatı bulacaktım. Bu sevincim çok uzun sür(e)medi, çünkü kime Lagos'a gideceğim desem bana bir sürü olumsuz şey söylemeye başladı... Bir de üzerine bizim merkezi birimden gelen mektup eklenince tam oldu; mektupta şirket çalışanlarının neleri yapması, neleri yapmaması gerektiği yazıyordu:
- Gece uçuşu yapmayın; Türk Havayolları yerel saatle 21:00'de iniyor :(
- Havalimanında terminal içinden karşılama yapılacak, zırhlı araç ve güvenlik eşliğinde otele götürüleceksiniz; adam kaçırma, terör, bombalama tehditleri var...
- Gitmeden Sarı Humma aşısı yaptırın
- Sıtma ilacı kullanın
- Sineğe karşı sinek kovucu ilaçlar sürün
- ...
gitme daha iyi :) ama bunlar beni durduramadı :)

Nijerya için vizeye ihtiyacınız var : http://nijeryavizesi.com/

Eğer daha önce yaptırmadıysanız sarı humma aşısı yaptırıp, aşı kartı almanız gerekiyor, aynı zamanda Hudut sağlığı birimindeki doktor size sıtma ilacı verecek; gitmeden iki gün önce başlamalı, Nijerya'da iken ve döndükten sonra 7 gün daha kullanmalısınız. http://www.hssgm.gov.tr/menu/iletisim/iletisim.aspx

Türk Havayolları her gün Lagos'a uçuyor, uçuş yaklaşık 7 saat sürüyor.

Ben Lagos'a indiğimde, daha önce öğretildiği üzere Ebola kontrolünden geçtikten sonra beni karşılayacak kişiyi beklemye başladım fakat gelen giden yoktu. Cep telefonumdan sorumlu kişiyi aramaya çalıştım ama malesef telefon arama yapmıyordu. Kısa süreli bir panik yaşadım! Farklı GSM operatörü seçtim ama olmadı! Gelen giden yoktu, hmmm şimdi ne yapacağım diye düşünmeye başladım. Nijerya'nın genel müdürü arkadaşım olduğu için onun telefonu da var bende, onu aradım ve ikinci aramada düştü telefon, havalara uçtum :) Bekleme, pasaport kontrolünden geç dedi, ben görevliyi bagaj alıma göndereceğim dedi. Ona güvendim ve pasaport kontrolünden geçtim, o arada Bosch t-shirt'ü giyen bir adam gördüm ve oh be kurtuldum diye dşündüm :)

Bagaj alım alanında Türkiye'den gelenler sinkov'ları sürmeye başladılar. Ben, görevli ile birlikte diğer ülkelerden gelen meslekdaşları beklemek üzere bekleme alanına gittim. Ordan yandaki resmi çektim, ordaki yeşil tabela dikkatimi çekti, şöyle yazıyordu: Yangın veya Bomba alarmında diplomatik araç park yerinde toplanınız. Bomba alarmı? güzel :)

Portekiz'den gelen 2 arkadaş vardı, onlarla birlikte dışarı çıktık. Acayip bir nemli bir hava vardı. 3 Görevli ve 3 yolcu olmak üzere 6 kişiydik. 2 Toyota Corolla ile yola çıktık, yollar kötü bir asfalt ve şerit çizgileri yoktu, olsa da neye yarar! Burada araç kullanmak ciddi bir cesaret ister, hani Türkiye'de zor ama burda neredeyse kural yok!

Inter Continental Hotel'e vardığımızda bir rahatlama oldu, eve gelmiş gibi oldum :)

Ertesi sabah otel odasından yandaki resimi çektim, otel penceresinden çok modern bir şehir gibi görünüyor Lagos. Lagos'da 21 Milyon kişi yaşıyor ve çok büyük bir şehir, bizim kaldığımız yer Victoria Island, en lüks yerleşim alanı.

Bizim etkinlik otelde yapılacaktı ama biz Lagos ofisi görmek ve oradaki meslekdaşlar ile tanışmak istiyorduk ve bu yüzden 4-5 kişi ofise gittik. Benim için bu önemliydi çünkü bu ofisi benim ekibim hazırladı :)

Lagos'da inanılmaz bir trafik var. İstanbul'daki trafiğe göre daha kötü olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden tuk-tuk'lar çok işe yarıyor, küçük ve kıvrak :)

Bizim ofis Ikeja denilen güvenli bir bölgede. Ofise ulaştığımızda gördüm ki nereye gidersem gideyim Bosch ofisleri hep birbirine benziyor. Kendimizi evde hissetmemiz için :)





Bu resmi ofis penceresinden çektim, görüldüğü gibi elinde tüfek olan bir insan var. Lagos'da bir çok asker / polis / güvenlik görevlisi var ve silahlılar, tabii ki bizim ofisin bahçesinde de...








Her saatte trafik var Lagos'da:



















Ofisten dönerken araçtan birkaç fotoğraf çektim. Yandaki fotoğrafta bir satış tezgahı var, satıcı kadın uyuyor.










Yol kenarındaki butik.












Piliç çevirme :)













Nijerya'da elektrik ciddi bir problem. Elektrikler sürekli kesiliyor ve otellerde, ofislerde sürekli jeneratör kullanıyor. Tabii ki elektrik olmayan alanlar da var, bu yüzden bir çok yerde jeneratörler görebiliyorsunuz. Burda da bir atölye var, jeneratör satış / tamiri yapıyor.






Lagos'da acayip yüksek nem oranı var ve benim orada olduğum 4 gün bir yağmur yağdı, bir güneş açtı. Bunaltıcı bir nem vardı!














Etkinlik sonrasında havalimanına gitmek üzere hazırlandık; 2 minibüs dolusu Bosch çalışanı, bir askeri araç ile yola çıktık. Yoğun trafiğin arasında sürekli sirenleri öten askeri araç bize yol açıyor ve bizi koruyordu. Tüfek taşıyan asker ara ara iniyor, araçları yolu açmaları için tehdit ediyordu. Bu sahne beni çok rahatsız etti, Türkiye'de siyasiler yolu kapatıyor, üstünlük sağlıyor diye eleştirirken şimdi ben böyle bir servis alıyordum!

Afrika günümüz büyük güçleri için son fırsat, o yüzden herkes Afrika'da; Çinlisi, Hintlisi, Almanı, Amerikalısı... Herkes bu kıtadan pay kapmak peşinde; stratejik planlar, ofisler, üretim alanları... En fazla 50 yılda buradaki ülkeler ve ekonomiler de iyi bir seviyeye gelecek veeeee sonra? Ya başa geri döneceğiz, ya da dünyayı terkedeceğiz. 

Genel olarak bir güvenlik ve sağlık problemi yaşamadığım için şükür ediyorum :) Oralara gidecek olan olur ise, her zaman tecrübelerimi paylaşabilirim.

sevgiler
Mus






30 Haziran 2015 Salı

Mutluluk mevzusu

Mutluluk kolay şey değildir. 
Onu kendimizde bulmak çok zordur, başka yerde ise hiç bulamayız. 
Nicolas Chamfort

Böyle demiş Nicolas Chamfort! Akşamdan beri bu sözü düşünüyorum, bir sürü şey geliyor aklıma... Temelde kesinlikle hemfikirim Nikılıs amca ile, mutluluk kesinlikle dışarıda bulunacak ya da dışarıdan gelen etkilerle sağlanabilecek bir şey değil. 

Zaman zaman konuşmalara şahit olurum, mutluluk = para, mutluluk = evlilik, mutluluk = aşk, mutluluk = ... 
Bence hiç biri değil, Can hocam söylemişti ve benim en sevdiğim tanım o; mutluluk, olanı kabul etmektir. Evet bu kadar basit, zihni aradan çek olana bak ve kabul et. 

Yaw deli misin kardeşim gecenin yarısı felsefik atıp tutmalar... Git yat! 

Hadi iyi geceler :)

Ha unutmadan, mutluluk diye kelimeye de takılıp kalmayın, önünüze geleni kabul edin, şükredin yaşayın. Kelimeler de bizi hasta ediyor! 

Sevgiyle kalın,
Mus 

15 Şubat 2015 Pazar

Bakış açını değiştir!

Dün sevgisizlik günü idi, dün sevgilimi kardeşimiz, kızımız Özgecan'ı kaybettiğimiz gündü. Malesef Türkiye'de her 4 saatte bir taciz / tecavüz vakası oluyor; %1 i erkek, %27 si kadın ve %72 si çocuk! Çarpıcı değil mi? 
Peki nasıl oluyor bu?

Çocukken hatırlarım, aklımız ermeye başladığımızda abilerimizden cinsellik ile ilgili hikayeler duyardık. Sohbetler, iktidarsız olmadığını göstermeye çalışanların abilerin gövde gösterisi şeklinde olurdu. Sonra bizler de katılmaya başladık sohbetlere; kim daha uzağa işeyecek veya kiminki daha büyük tartışmaları idi genelde konular. Sonra cinsel ilişkiler, kimin daha fazla skoru var, seks dergileri, filmler, vs... Bu konuyu derinleştirmek ve incelemek gerekir ama bu ortam doğru değil. 

Bu zihniyetle büyüyen erkek, kadını bir seks objesi olarak görüyor ve karşındakinin bir insan olduğunu unutuyor. 

Bugüne bakınca tablo bana çok acı görünüyor, çünkü yukarıda verdiğim rakamlara şirketlerde yöneticisinin tacizine uğrayan, köyde eşek peşinde koşan, şehirde kedi kovalayanlar yok! 

Önce konuya kendimizden başlayalım, bakış açımızı değiştirelim; etek giymiş kadının bacağına değil, yüzüne bakalım, tayt giymiş kadının arkasından yürürken kadının poposundan çekelim gözlerimizi, çocuklarımıza cinselliği biz anlatalım, tabu olmasın ve saçma sapan bilgiler donanmasınlar, en önemlisi kendi köşemize odaklanalım ve orayı aydınlatmaya bakalım.

Sevgiyle Mus

21 Ocak 2015 Çarşamba

Kar tanesi

Stuttgart, 20.01.2015

Köşedeki toplantı odasında oturuyorum. Ekranda iş için kritik bir şeyler var... Bir anlatan kişiye bakıyorum bir de pencereden dışarıya... Çok yüksek bir ağaç var, yapraklarını dökmüş. Yorgun gözüküyor... Acaba bu onun yorgunluğu mu yoksa benim yansımam mı?

Üzerine düşen kar tanelerini tutamayacak kadar cılız bazı dalları, dalların arasından geçip yere varıyor birçok kar tanesi. Yorgun bir savaşçı edasıyla kucaklıyor ıslak toprağı, belki de köklerinin ihtiyacı vardır bu kar tanesinin getirdiği suya, canlılığa ve hayata. Eğer bir kar tanesi canlılık, hayat verecek kadar güçlü ise benim ne işim var bu odada? binlercesini kaçırmak neye mal oluyor bana...

Aklımda deli düşünceler dönüyorum konuya, aslında olmayan ve beyinlerimizin yarattığı sanal problemlere ve hiç bir zaman çözüm omayan önerilere... Bir kar tanesi bir sunuş, bir kar tanesi bir sunuş...

Yes, I agree! diyorum, katılıyorum yani, katılıyorum...