26 Ocak 2014 Pazar

bırak gitsin!

Uçak hızlanmaya başladı, pisti yarıladık, yavaş yavaş kalkışa geçtik... muhteşem şehrimin muhteşem manzarası, (bir çoğunuzun, beton yığını oldu canım İstanbul dediğini duyuyorum ama ben o kadar yer gezdim ve böyle güzel bir şehir görmedim...) yavaş yavaş bulutların içine giriyoruz, sallanıyor uçak... yüreğim hop oturup hop kalkıyor, uçaktan korkarım aslında, kontrolün bende olmadığı ortamlarda geriliyorum, işte bir issue daha, buna da çalışıyorum... 

Gri ve beyaz bulutlar, bugün güzel görünmediler gözüme... iyi-kötü, güzel-çirkin... hep ikilikler, o kadar alışmışım ki ikiliklere, ikilikleri yok sayamıyorum ve bu ikilikler beni yargılamaya itiyor, olduğu gibi göremiyorum hiç birşeyi... Tam bunları söylerken masmavi gökyüzünü görüyorum, sonsuz, berrak :)

Başımızı kaldırıp havaya baktığımızda gördüğümüz bulutlar var hep (uçaktayken değil, yerdeyken tabii :)) Bulutlar; bizim için gökyüzü, bazen beyaz, bazen gri, bazen kapkara... halbuki bulutların arkasında hep masmavi bir gökyüzü var, onu görebilmek için sadece bakmak gerekiyor; beni hiç sayarak, öğrendiklerimi hiç sayarak, bildiklerimi hiç sayarak bakmak! 

O kadar sonsuz bir mavilik varki, gözümün odaklanabileceği bir yer yok, ister istemez resmin bütününü görüyor, hep darlıklara odaklanmış olan gözlerim için alışmak zor ama çabalıyor, vazgeçmiyor. Bakmak ve görmek; dar bakıyorum, genişletmeye çalışıyorum, odaklanmadan bakmak... Söylüyorum, düşünüyorum olmuyor... Düşünmeden bakmak, düşünceyi bırakmak gerekiyor belkide, gerçekliği görmek için, 'let go', bırakmak... Söylemesi kolay, yapması zor! 

Şunu okumuştum İlhan Güngören'in kitabında; Yaşamı çağlaya, çağlaya akan bir dereye, kendimizi de bu dere üzerinde hoplaya zıplaya suyla birlikte akıp giden bir lastik topa benzetebiliriz. Top dereyle birlikte su üstünde akıp giderse denize ulaşır. Ama bir yerlere takılırsa suyun etkisi altında hırpalanıp parçalanır. 

Hiç bir yere tutunmadan, herşeyi bırakarak yaşamak gerektiği mesajını alıyorum kitaptan. Mesajı alıyorum, saklıyorum ve birgün yapacağımı umut ediyorum.

Sevgiyle kalın..
Mus 

8 Ocak 2014 Çarşamba

Life of Pi

Birşeyler ile yüzleşmek istiyorsan dibe vurmalısın, dibe vurmadan su yüzüne çıkılmıyor, farkındalıkları su yüzeyinde halletmek istiyorsan bunu başaramazsın, geçici tatminler elde edebilirsin. Pi'nin suda boğulmadan hayatta kalma çabası gibi, kendini aşağıya çekip sonra su yüzüne çıkmak, ağlamak... sonra, suçluluk, olabildiğince çaylak ve ne tepki vereceğini bilmeden salt suçluluk duygusu, kendini dövme isteği, isyan etme... 

halbuki bu bir imtihan, imtihan olarak görünce geliyor farkındalık, aydınlık sonra görünüyor, peki bu kalıcı mı? hayır, ben nasıl değişiyorsam dünya da değişiyor her dakika, her saniye, her an!

Tanrı'nın her an onunla olduğu, onun içinde olduğu gerçeği... evet Life of Pi'den bahsediyorum, yeni izledim, bugünmüş doğru gün... çok etkileyici bir film, izlemediyseniz kesin tavsiye ederim. Tam teslimiyetin nasıl olduğunu gördüm bu filmde. Ben korkularım ve endişelerim ile uğraşırken, okyanusun ortasında bir kaplanla başbaşa kalan çocuğu izlemek çok dokundu... 

korkuyorum evet
sevgiyi koyamıyorum karşısına
akamıyorum sana
akamıyorum hayata
beynim oyun oynuyor
senaryoları bırakmıyor
sus diyorum, sus 
dinlemiyor
dinletemiyorum...

Sevgiyle... 


7 Ocak 2014 Salı

Ejderha'nın amacı...

Düşünüyorum da alevlerimi ortaya çıkartınca ne yapacağım? alevler bir yerleri yakacak, harap edecek, kül edecek. İçimde kalınca beni yakıp kavuruyor ve kül oluyorum ama yok olmuyorum, küllerimden yine doğuyorum. Peki neden benim yolumda bu ejderha var? Neden benim içimde günden güne büyüyen ve evrilmeye çalışan dışarıya çıkmaya uğraşan alevler var? 

Ben bugüne kadar hiç kavga etmedim, hiç düşmanım olmadı benim, şefkat meditasyonu yaparken aklıma getireceğim kötü bir karakterim bile yok, peki ben bu alevlerle kimi ya da neyi yakacağım? 

Sabah 05:30'da kalktım, daha alarm çalmamıştı, meleğim uyandırdı beni, hadi dedi kalkma zamanı... Kalktım Yi Jin Jing yaptım, enerji dolu bir halde düştüm yollara, hava karanlık ve ay yok :( Ay olunca herşey daha kolay akıyor, o bana güç veriyor, ayışığı ve aşk, güneş ve sevgi... 

Bostancı da yolun kenarında yürüyen bir kadın ve yanında küçük 5 yaşlarında bir kız çocuğu gördüm, hava soğuktu; kız uzun beyaz bir palto giymişti, kapşonunu başına geçirmiş, omuzlar düşük, belli ki üşüye üşüye yürüyor... gözyaşlarım boşaldı birden... ağladım... küçük kız oldum, üşüdüm, doktora gidiyordum annem ile birlikte, o da hastaydı bende, ikimizde şifa arıyorduk, ağladım... ağladım... ağladım... Ağlarken anladım galiba, alev çıkmıyordu içimden benim gözyaşı oluyordu alevler, kimseye zarar vermiyordu, alevlerin küçüldüğü hissettim, gözyaşlarım alevlerimi küçültüyor, yok ediyor ve soğutuyordu... Evet, alev çıkarıp kimseyi yakmama gerek yoktu... Belkide benim gözyaşlarım alevlerimdi... 

Peki çocuklarla ilgili bu senaryolarım ve dram? Onlara dokunmalıyım dedim, yardıma ihtiyacı olanlara dokunmalıyım, belki de benim yolum bu, kimbilir? Bunu deneyimleyip bakmak istiyorum, bu olabilir! Kerim ile konuşacağım bu konuyu....

Bu yazıyı uçakta kaleme aldım, TK0617 Kazablanka uçuşu, tam 5 saat sürüyor ve bana okumak / yazmak için bir sürü vakit sunuyor. Zihnin berraklığını yazmış Cem Hoca onu okudum, gökyüzü gibi masmavi, bulutların üstüne çıkınca gördüm; mavinin en saf halini, güneşin en yakıcı ve berrak olduğu anı. O an'ı çektim içime kocaman uçan makinenin içinde, zihnimin en berrak haline ulaşmak için sabırla bekliyorum, öğretmenimden öğreneceklerimi, inzivaları... sabırla, hasretle bekliyorum.

Güneş ve sevgiyle kalın. 

4 Ocak 2014 Cumartesi

Ejderhanın uyanışı

2014 yılı hepimize 365 tane beyaz sayfa getirdi, her güne bembeyaz bir sayfa ve hiç yazılmamış bir kitap. Bu kitabı ben yazacağım, kitabın ismi 'Ejderha'nın Uyanışı'.

İçimde bir ateş var, alev alev yanıyor, burnumdan dumanları çıkıyor ama daha ateş çıkaramıyorum, ya da bazen çıkıyor ama etrafımdakileri yakıyor, canları yanıyor ve bu beni çok üzüyor, suçluluk hissettiriyor feci halde, kendimi dövüyorum sonra kapanıyorum ve hiç açılmak istemiyorum bir daha... kontrolsüz güç güç değil... kontrol etmeye çalışmak da doğru değil, kendisi çıkmalı, akışta o anda... 

Sevgili Berna ve Kerim'le sohbet ettik bu akşam; an'da anında doğallıkla en saf halinle tepki vermenin önemini konuştuk. Ben alevlerimi doğru yerde doğru zamanda kullanmak istiyorum ve bunun için pratik yapmaya ihtiyacım var. Bu süreçte yanlışlıkla birilerini ya da birşeyleri yakarsam beni affedin lütfen. 

Resmim aşağıdaki gibi, dışarıdan bakıldığında çok güzel bir görüntüm var, herkes beni beğeniyor, seviyor ama ben... ah ben... ben kendimi sevemiyorum bir türlü, sordum Kerim'e nasıl olacak diye, yaptığın iyi şeylere odaklan ve onlarla kendini sev dedi; şehirli dervişi örnek gösterdi, çok iyi geldi bana teşekkürler kalbim. 

Ejderhayı çok yazacağım, bu kısa bir giriş olsun, iyi geceler.