25 Nisan 2014 Cuma

Görüşürüz...

Geçen gün bir arkadaş ile sohbet ederken Nitzsche'den bir söz aktardı ve "ne saçma değil mi; görüşeceğimiz insanlara da, görüşmeyeceğimiz insanlara da ayrılırken görüşürüz diyoruz" dedi. 

Çok haklısın dedim, acayip bir farkındalık yarattı bende. Ben herkese görüşürüz derim, veda etmek istemem ve kapıyı açık bırakırım. Çünkü ilişkide olmak, ilişkiye yatırım yapmak ve ilişkiyi canlı tutmak, dünya ile olan bağlantımı sağlamlaştırır. İşte bu yüzden hoşçakal demem de görüşürüz derim. 

Bu farkındalık beni bir sürü düşünceye sevk etti... Önce Lao Tzu'nun üç öğretisinden simplicity - basitlik geldi aklıma... Ne kadar az kapanmamış kapı bırakır isem o kadar basit yaşarım, bu yüzden hoşçakal demeyi daha fazla deneyimlemeliyim. 

Sonra bu dünyada misafir olduğum gerçeğini düşündüm; misafir olduğum bu yere ve buradakilere bağlanma arzusu niye? Yalnız kalma korkusu mu? Daha fazla kişiye dokunma isteği mi? Sorular böylece devam ederken bir şey çıktı; ben bir yolcuyum ve bu yolu yalnızca ben yürüyebilirim. Yol üzerinde tanıştığım yolcular var, zaman zaman yollarımız kesişiyor ve ayrılıyor. Onlarla karşılaşınca merhaba, ayrılınca hoşçakal demek doğru, görüşürüz demek kendimi kandırmak. 

O zaman hoşçakalın, eğer yollarımız yine kesişmesi gerekir ise karşılaşırız nasıl olsa:)

Sevgiler...

21 Nisan 2014 Pazartesi

Mum ol!

Küçükken ne olmak istiyorsun diye sorduklarında "pilot" diye yapıştırıyordum cevabı. Bugünkü aklım olsa "mum" olmak isterim derdim. Mum mu? Evet mum!

Bugünlerde mum metaforunu çok kullanıyorum; mum olmak, yanmak, yok olmayı göze almak, sönmekten korkmak, başkalarını da yakmak, tekrar var olmak...

Tam bunları düşünürken Erich Fromm'un Psikanaliz ve Zen Budizm'i kitabında Dr.Suzuki'den alıntı çıktı karşıma; 
"Eğer kapkaranlık bir odada bir mum yakılırsa oda aydınlanır, artık oda ışıklandırılmıştır. Sonradan, on ya da yüz ya da bin mum daha yakılırsa oda giderek daha daha aydınlanır. Ama, asıl kesin dönüşüm karanlığın içine süzülen birinci mumun ışığı ile başarılmıştır." 

Tek bir mum aydınlanmayı sağlıyor, kokpitte oturup yüzlerce düğmeyle uğraşmak zorunda değilim! Pilot olmaktan vazgeçtim. 

Sevgiyle,
Mus 


18 Nisan 2014 Cuma

Koçluk reloaded

Kurumsal alışkanlık işte; kişisel gelişim eğitimleri... Yetkinlik matriksinde sen nerdesin, hedef nerde, aradaki gap için bir kişisel gelişim eğitimi... Yıllık planlar yapılır ve bir sürü powerpoint yoğun eğitime katılırsın filan... 

Bu powerpoint yoğun ve bittiğinde birşey hatırlamadığım eğitimlerden sıkılmaya başladığım bir dönemde, daha dişe kemiğe dokunur bir şey olması açısından koçluk eğitimine gitmeye karar verdim. Amacım kişisel gelişim, özellikle de liderlik yetkinliklerimin gelişimi idi. Gestalt Koçluk Programına gittim altı ay ve bir sürü şey deneyimleyerek öğrendim, sonunda da bir kişisel vizyon yazdım. Vizyonda benim kişisel gelişimim ya da liderlik yetkinliklerim ile ilgili bir şey yoktu, onu bırak cümlede ben yoktum. İnsan vardı, insanlara dokunmak vardı, farkındalıkların artırılması için ayna olmak vardı... Sonradan anladım, asıl gelişim, asıl büyüme insana dokunarak oluyormuş; her danışan sana bir öğretmen oluyormuş...

Amaç insana dokunmak olunca, benim gibi kendisi ile uğraşmayı seven, sınırlarını sürekli zorlayan 6 kişi ile yollarımız çakıştı. Tesadüfe bakın ki, en yakınımda, kendi şirketimde idi bu insanlar. Sevilay kurum içi koçluk dedi, yapmaya başladık, Ali eğitimler gönderdi, almaya başladık... Biz 7 kişi (bu yedi sayısının bir hikmeti var da, neyse...) bir arada bir şeyler yapalım dedik ve "Takım Koçluğu" fikri çıktı. Sağolsun Kamelya ve Nilgün eğitimi ayarladı ve eğitime katıldık. Ben kendimi biraz kötü hissettim baştan, Gestalt Koçu'yum ama Erickson eğitimi alıyorum diye, sonra iyi ki yapmışım dedim, farklı ekolleri tanımak benim zenginliğimi artırdı :)

Eğitim başladığında 7 farklı kişiydik, eğitim bittiğinde bir takımın üyesi 7 farklı kişi olarak ayrıldık. Yüksek Performanslı Takım koçluğu eğitiminde biz takım olmayı deneyimledik; vizyonumuzu oluşturduk, takım kurallarımızı, değerlerimizi, yol haritamızı... Biz kurumiçi koçlar olarak bireylere dokunurken artık takımlara dokunacağız, daha fazla insana ulaşacağız.

Çok yüksek performanslı bir takım olduk, çünkü çok iyi bir takım koçumuz vardı; Dr. Zerrin Başer. Bize hem eğitim verdi hem de bizim takım olma sürecimizde takım koçumuz oldu. Feyza Köseoğlu'da 3 gün bizimle birlikteydi ve bize  çok destek oldu.

Çok yüksek performanslı bir takım olduk, çünkü sevgimiz vardı, birbirimize ve insana olan güvenimiz, herkesin yüreği vardı ortada ve inanılmaz bir enerji. Enerji demişken, bir sabah eğitime Yi Jin Jing yaparak başladık ve uçtuk o gün uçtuk :) En önemlisi de farklılıklarımız vardı; farklı cinsler, farklı koçluk yaklaşımları, farklı dinler, farklı düşünceler, farklı görüşler (hele de Burcu'nun bize farklı yerlere götürmesi, Mehmet'in susarak konuşması yok mu)... hepsine saygı duyduk, herkesin tam ve eksiksiz olduğunu kabul ettik...

Şimdi sıra bu öğrendiklerimizi yaymaya geldi, sevgiyle insana dokunmaya. Biz bir takım olarak buna inandık, geliyoruz!








3 Nisan 2014 Perşembe

Sabah üşümesi

Kahvaltı salonunda oturuyorum... İçerisi tam da sabah sabah vücudumun istediği sıcaklıkta; hani yataktan çıkmak istemezsin, illa da çıksan da o sıcaklığı ararsın... Bahsettiğim tam da o... 5 yıldızlı, egonun tavan yaptığı otelden ayrılmadan önce birşeyler yiyeyim diye oturdum buraya... Tam kahvaltımı bitirmek üzereyken inanılmaz kuvvetli bir rüzgar girdi içeriye ve beni dondurdu... Kocaman sürgülü iki kapı açıldı ve buzzzz gibi hava içeride... Birazdan bir daha... Sonra bir daha... Kapının önünden birileri geçince açılıyor, dondum, brrrr...

Sonra düşündüm; hayatımı sıcacık bir kahvaltı salonu yapmaya çalışıyorum, bunun için çalışıp didiniyorum. Ben tam ortamı ısıttım derken hoooop soğuk rüzgar gelip beni üşütüyor... Sadece beni değil, salonumdaki herkesi üşütüyor. 

Zannedersem bu noktada iki seçeneğim var; ya hep yaptığım gibi isyan etmek ve o kapının önünden kim geçti yine bakıp ona sinirlenmek, ya da teşekkürler bana bu farkındalığı yaşattığın için deyip kapının önünden geçenlere şükran duymak. Ben ikincisini yapacağım, biliyorum çok zor olacak ama yapacağım. Çünkü biliyorum, kapının önünden geçene değil onu oradan geçirene odaklanmam daha doğru. 

Sevgiler
Mus