Gri ve beyaz bulutlar, bugün güzel görünmediler gözüme... iyi-kötü, güzel-çirkin... hep ikilikler, o kadar alışmışım ki ikiliklere, ikilikleri yok sayamıyorum ve bu ikilikler beni yargılamaya itiyor, olduğu gibi göremiyorum hiç birşeyi... Tam bunları söylerken masmavi gökyüzünü görüyorum, sonsuz, berrak :)
Başımızı kaldırıp havaya baktığımızda gördüğümüz bulutlar var hep (uçaktayken değil, yerdeyken tabii :)) Bulutlar; bizim için gökyüzü, bazen beyaz, bazen gri, bazen kapkara... halbuki bulutların arkasında hep masmavi bir gökyüzü var, onu görebilmek için sadece bakmak gerekiyor; beni hiç sayarak, öğrendiklerimi hiç sayarak, bildiklerimi hiç sayarak bakmak!
O kadar sonsuz bir mavilik varki, gözümün odaklanabileceği bir yer yok, ister istemez resmin bütününü görüyor, hep darlıklara odaklanmış olan gözlerim için alışmak zor ama çabalıyor, vazgeçmiyor. Bakmak ve görmek; dar bakıyorum, genişletmeye çalışıyorum, odaklanmadan bakmak... Söylüyorum, düşünüyorum olmuyor... Düşünmeden bakmak, düşünceyi bırakmak gerekiyor belkide, gerçekliği görmek için, 'let go', bırakmak... Söylemesi kolay, yapması zor!
Şunu okumuştum İlhan Güngören'in kitabında; Yaşamı çağlaya, çağlaya akan bir dereye, kendimizi de bu dere üzerinde hoplaya zıplaya suyla birlikte akıp giden bir lastik topa benzetebiliriz. Top dereyle birlikte su üstünde akıp giderse denize ulaşır. Ama bir yerlere takılırsa suyun etkisi altında hırpalanıp parçalanır.
Hiç bir yere tutunmadan, herşeyi bırakarak yaşamak gerektiği mesajını alıyorum kitaptan. Mesajı alıyorum, saklıyorum ve birgün yapacağımı umut ediyorum.
Sevgiyle kalın..
Mus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder