26 Eylül 2013 Perşembe

Şehirde derviş olmak


Hafta sonu Nadis Danışmanlık'ta sevgili Kerim Urallı'nın felsefe söyleşisine katıldım. Söyleşi sırasında bende uyanan ve üzerinde düşündüğüm bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Sabah kalkıyorum, işe gidiyorum, toplantılara katılıyorum, mail okuyorum, proje yapıyorum, trafikte kalıyorum, yemek yemeye vakit bulamıyorum, spor yapamıyorum, sohbet edemiyorum, gülmek istemiyorum, kimseyi görmek istemiyorum, artık telefonla konuşmak istemiyorum, telekonferanslardan ve toplantılardan bıktım, seyahatlerim çok fazla, bıktım seyahatlerden ... diyorsanız Sartre'nin dediğine inanıyorsunuz ve şehir sizin cehenneminiz olmaya başlamış demektir... 

Bu saydıklarım modern zamanlarda maddi anlamda yaşabilmek adına yaptığımız eylemler. Bu eylemler okuldan hemen sonra iş hayatına atılmış junior profesyoneller için harika deneyimler ama malesef zaman geçtikçe rahatsızlık yaratmakta ve sizi ekseninizden uzaklaştırmakta. Bu noktada şehir çekilmez olmakta ve "ben herşeyi satıp Bodrum'a yerleşeceğim abi"ler, ferrarisini satan bilge olmak isteyenler artmakta. 

Peki şehirden kaçmak çözüm mü? Şehirdeyken, iş yerindeyken, trafikteyken, servisteyken, uçaktayken, metrodayken eksende kalmak, arayışta olmak, huzurlu olmak mümkün mü? Bence evet, konu şehir, iş, seyahat vs değil, konu bunların sende ne yarattığı. Bence ilk soru şu; ruhun senin  vatanın, bedenin şehrin ve beynin yaşadıkların... Sen vatanında mutlu musun? Şehirle barışmadan önce kendi vatanımız ile barışmalıyız. Ben trinity'nin her yere uygulanabileceğine inanıyor ve insan hayatının bir üçlü üstünde dengede durabileceğini düşünüyorum; Beden, Ruh ve Beyin. Bu üçünün bir denge içinde olması için çalışırsak şehirde yaşamanın daha kolay olacağını göreceğimize inanıyorum.

Peki nasıl olacak bu iş? Yazmak kolayda hayata nasıl geçireceğiz?

Benim inancım şu, birçoğumuz beynimizi yeteri kadar geliştirdik ve şu anda yapılan her bir eylem ister iş ile ilgili olsun ister olmasın beynimize yönelik. Yani gelişmeye devam ediyor.

Bedenimiz ile ilgilenmek önemli, düzenli bir aktivite yapmak gerekiyor. Gym, yüzme, koşu, yoga, pilates, ilginizi ne çekiyorsa yapın ama düzenli yapın.

Ruhumuz ise herhalde en ihmal ettiğimiz alan. Ruhumuza iyi bakmak için ne gerekiyor? Bir kere bence kendinizle kalmak için vakit ayırın. Ruhunuzla tanışın, konuşun, onunla yürüyüşe çıkın, onunla sessiz kalın ama onunla kalın. Onunla kalıp derinleşmek bizim için en önemli eylem bence. Şehirde bu eylemi yapmak çok kolay değil, sizi rahatsız edecek bir sürü faktör olacaktır. Yine de evde, sokakta bu imkanı yaratabilirsiniz. Benim favorim geceleri özellikle de ay'ın olduğu geceler. Ay derinleşmek için yürüdüğüm yolu aydınlatıyor. Gece, herkes uyuduktan sonra sadece kendimle kalmam için en uygun zaman oluyor ya da sabahları erken saatler. Deneyin göreceksiniz.

Peki derinleşmek, yol filan nasıl gelecek? Bunun için tavsiyem bunu istediğinizi söyleyin kendinize ve sizi anlayabileceğini düşündüğünüz kişilere, göreceksiniz ki bir sürü insan var çevrenizde sizinle aynı şeyi isteyen. Bu kişiler size çok destek olacaktır.

Şimdilik bu kadar, bu konu derin ve sonrası gelecek muhakkak.

21 Eylül 2013 Cumartesi

Bitmemiş işler

Tamamlamayınca bir işi kalır da kalır
Bir daha el atmak istemezsin
Yenileri gelir eskileri kalır
Sonra başka yeniler gelir
Arada illa yine bitmeyen kalır
Bunlar birikir de birikir
Sonra düşünürsün
"Ben niye uyuyamıyorum"
"Beynim hiç durmadan çalışıyor" diye
Durmaz tabii 
İki dakika bir işe odaklan da bitir kardeşim
Odaklan bitir diğerine geç
Durma orda hadi
Kalma enerji boyutunda, ak
Eyleme geç! 

17 Eylül 2013 Salı

Saat 03:00


Gözlerim açıldı bir anda
Saate baktım, saat 03:00
Beynim hiç uyumamış gibi
Düşünceler cirit atıyor beynimde
Birisi alttan hava üflüyormuş gibi hepsi havalanmış...
Onu ne yapacağım, bu ne olacak...
Biz koçlar "Tanıdık mı?" diye sorarız
Soruyorum kendime, "Evet tanıdık, hem de çok tanıdık..."
Akşam uyuyup sabah uyanıp hiç uyumadığım olurdu, sadece yatmış olurdum
Bu gece onlara eklendi
Kalktım, Ay'ı aradı gözlerim
Gökyüzü kapkara, gizlemişler Ay'ımı
Belki O benimle konuşur, rahatlarım dedim
Olmadı...
Sonbahar geldi ya, o yüzden... Hava bulutlu Ay bile yok, tam da ihtiyacım olduğu günde...
Elime not kağıdı, telefon almak istemedim, biliyorum ki alsam elimden bırakamayacağım...
Onu not et, aman bunu unutma... şuraya da gir, buraya da...
Süzüldüm yatağa sessizce, kendime bile hissettirmeden. Kapadım gözlerimi usulca...
Küçükken yapardım bunu, karanlıktan korkardım, yorganı çekerdim başıma, altına saklanırdım, hiç birşey gelip beni bulamasın diye...
Yine öyle yaptım, hiç bir düşünce beni bulamasın diye...

15 Eylül 2013 Pazar

Sonbahar



Sonunda sonbahar geldi, benim mevsimim sonbahar... Neden mi?

Sonbahar benim doğduğum mevsim, Eylül ayında doğdum ben.

Ağaçlar yapraklarını döküp çıplak kalırlar, güzellik diye eklenen yaprak ve meyveler gider kendi kendilerine kalırlar. Tam benim olmak istediğim gibi, ünvanmış oymuş buymuş yerine sadece Mustafa...

Doğa rengarenk olur, kahverengi, kırmızı, turuncu ve sarı...

Deniz kıpır kıpır olur, lacivert olur, gri olur... 

Yağmurlar başlar, kurumuş toprağa ilaç gibi gelir.

Ceketler giyilir, pardesüler giyilir, rüzgar yavaş yavaş içine işler ve dinginlik verir.

Daha fazla evde vakit geçirilir; kendimle, evimle ve ailemle daha fazla vakit geçirebilme imkanı verir.

Sonbahar bana hüzün verir, duygulanırım, ağlarım ve sakinleşirim. Huzur duyarım, rahatlarım, dinlenirim. Kış uykusuna hazırlık yaparım. 

Sonbahar şiirim:

Sonbahar

Hangi mevsimi seversin?
Sonbahar...
Doğanın kapanışı
Leyleklerin göçü
Yağmurların selamı
Ağaçların çığlaklığı
Yaprakların vedası

Gözlerimi kapıyorum
O yol...
Amasra yolu.
Ağaçlar süslenmişler
Beni bekliyorlar
Sarılar, turuncular, kırmızılar
Azı dökülmüş çoğu dalda
Hep orda kalsam, hiç gitmesem
Yatsam yaprakların üstüne
Yeni dökülenler yorgan olsa üstüme
O yol...
Hayalimdeki yol
Kapanışımın yolu
Son yolum!

Mustafa Ayhan 13/09/2013



Bir de benim sonbahar şarkılarım vardır;

Teoman, İstanbul'da sonbahar
 

Halil Sezai, Sonbahar
 

Emre Aydın, Son defa

Hüzünlü izlemeler ve dinlemeler dilerim.

Sevgiyle kalın.



9 Eylül 2013 Pazartesi

Gestaltör'lerin buluşması

Dün akşam 2013 Eurasian Gestalt Coaching Programı mezunları ve fakülte buluştuk. Sevgili Gülbin bize evini, bahçesini ve yüreğini açtık, çok teşekkürler. Bir de süpriz yaptı bana, bende aşağıdaki şiiri yazdım dün için. Çok mutlu oldum, çok güzel bir akşam oldu :)

 Süpriz

Çağırdı herkesi yanına
Kadeh kaldıralım diye
Çok güzel bir insana dedi
Kim bu güzel insan dedim
Beni gösterdi
Sonra bir tekne geldi
Aldı götürdü beni sonsuz maviliğe
Bembeyaz, yelkenli
Adı süpriz...
Boğaz'ın rüzgarıyla hızlandık
Güvertede toplanmış eğleniyorduk
Pastayı keser misin dedi
Uyandım...
Kesmeyelim, gezecektim daha teknemle...
Teşekkür ettim, çok teşekkür
Süprizlerin en güzeli için
Evini, bahçeni, yüreğini bize açtığın için...

Mustafa Ayhan, 09/09/2013

6 Eylül 2013 Cuma

İlk şiirim

Yaz sonu

Sonsuz yeşillik
Kafamı kaldırdığımda gördüğüm şey
Güneşin vurduğu yerler sarıya çalıyor
Gölgeler koyu
Ağaçlar yapraklarını dökmeye başladılar
Tıpkı benim gibi
Bende yazla ile ilgili anılarımı eliyorum
Sararmış olanları bırakıyorum
Yeşil olanları alıp götürüyorum İstanbul'a.

Sonsuz mavilik
Uzanıyorum çimenlere 
Gökyüzü masmavi
Bir tek bulut bile yok
Benim gibi, temizledim yüreğimi
Açtım herkese ve herşeye
Masmavi yüreğimi götürüyorum İstanbul'a

Mustafa Ayhan, 06/09/2013

Not: Sabah sevgili Sinem'in şiirini okudum ve ilham geldi. Teşekkürler Sinem.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Doğum günüm

Doğum günüm kutlu olsun :)

Yaş kaç oldu? 
37 bitti 38'e girdim.

Vay be bayağı da olmuş... 
Ben hiç öyle hissetmiyorum, Feridun Düzağacın dediği gibi "okulu asıp oyuna kaçar bıraksam hala" içimdeki çocuk. Hoş okul yıllarında okulu asma konusunda iyi değildim, devamsızlık hanem hep küçük bir rakam ya da çizgiydi. Bir muzur tarafım da vardı; ders kaynatmayı, derste konuşmayı ve birilerini rahatsız ermeyi severdim... Benim yanımda oturanlar da konuşur zaman zaman fırça yerdik... 

Büyümedim diyorsun yani? 
Büyüdüm, büyüdüm tabii ama o büyüyen hangi yanım bilmiyorum... Üniversite'den beri çalışıp didinen, kurumsal hayatta kendine bir yer edinmeye çalışan, çeşitli rollere bürünen ben, büyümüş ben, para kazanan ben, acımasız ben, kötü ben... Sanki iki farklı ben var gibi ama böyle...

Bu saçma değil mi? Nasıl iki sen olur? 
Olmaz dedim bende iki beni birleştirmeye "ben" olmaya çalışıyorum. Kolay değil bu iki beni konuşturup, anlaştırıp bir yolda, çok dar bir yolda önce elele, sonra kol kola, sonra kafa kafaya ve nihayet tek bedende yürütmek... Bu yol uzun, başaracağım, umudum var benim.

Neresindesin bu yolun?
Çok başındayım, çok uzun bir yol, baştan çok karanlık olmasına takılmıştım ama artık düşünmüyorum. Karanlık olan yerler olabilir, benim yol kenarlarını, gökyüzünü değil önümdeki yolu aydınlatmaya ihtiyacım var, enerjimi bunun için harcayacağım. 

37 yıl geçmiş halen başındasın demek...
Bu kadar yıl birşeyler biriktirmişim ama farkında değildim. Şimdi farkındayım, farkına vardıktan sonra herşeyi yapmak mümkün, kapıyı açtım bundan sonra emin adımlarla ilerleyeceğim. 

Zor olmayacak mı tek başına?
Bu benim yolum ve yalnız yürüyeceğim, bu süreçte bana yardımcı olan bir çok arkadaşım dostum var, ailem var... Onlardan öğrendiklerim sırt çantamdaki araçlarımı zenginleştiriyor, zamanı gelince o araçları kullanıyorum. 

Peki sana başarılar o zaman! 
Teşekkürler 😄